Hatay’da yaşayan moto kuryeler: Şartlar deprem günlerinden bile daha zor

27
“Günde 12-13 saat çalışıyorum. Hatay koca bir şantiye. Çıkmaz sokaklar değişmiş, altyapı kazıları bitmiyor. Her yer hafriyat kamyonu, trafik düzeni diye bir şey yok. Açık yollar bile tuzak gibi. Bir saat sonramızın garantisi yok.”

6 Şubat depremlerinin üzerinden yaklaşık üç yıl geçti. Hatay hâlâ koca bir şantiye kent; moto kuryeler ise toz, çamur ve enkazın ortasında hem hayatı hem geçimi taşımaya devam ediyor.

Depremin ertesi günü Hatay Samandağ’dan başlayarak bir buçuk ay boyunca gönüllü çalışmalar sırasında kuryelerin dayanışmasını yakından gözlemlemiştim. Hemen akabinde Kurye Hakları Derneği olarak “Deprem Bölgesinde Gönüllü Kuryelerin Deneyimleri Raporu”nu hazırlamıştık. Şimdi, aynı kentte, aynı yollarda motosiklet üstündeki o insanlara yeniden rastlıyorum. Yollar hâlâ bozuk, kaldırımlar kırık, hava beton tozuyla dolu. Ama bu tozun içinde hâlâ bir hareket, bir direnç var: Motosikletlerin sesi.

Bu söyleşide, afetin üçüncü yılında hâlâ Hatay’da çalışan iki kuryeyi, Soner ve Metin’i dinliyoruz. Biri “anıların ve şartların ağırlığını”, diğeri “yol kardeşliğini” anlatıyor. Ancak Hataylı kuryelerin sesi ortak: “Yalnız değiliz ama güvencesiziz.”

Kurye Hakları Derneği'nden deprem raporu: "Hızır Acil Kurye grupları kurulmalı"
Kurye Hakları Derneği’nden deprem raporu: “Hızır Acil Kurye grupları kurulmalı”
21 Eylül 2023

“Mecburiyet insanı ayakta tutuyor”

Kuryeliğe nasıl başladınız?

Soner: Depremden önce İstanbul’da Yemeksepeti’nde kurye olarak çalışıyordum, sonra evlilik nedeniyle Hatay’a taşındım. Burada takım lideri olarak görev yapıyordum. Depremde kirada oturduğumuz ev yıkıldı. Üç aylık hamile eşimle birlikte akrabalarımızın yardımıyla enkazdan çıktık. Ufak yaralarla kurtulduk ama bütün eşyalarımız, hayatımız gitti. İlk üç günü sokakta, çöp kutusunda ateş yakarak geçirdik. Sonra çadırlara geçtik. Üç hafta boyunca çevremizde kim varsa destek olmaya çalıştık. Hayata tutunmak için Samsun’a gittik, orada beş ay çalıştım. Firma, esnaf kurye modeline geçince bordrolu çalışanları işten çıkardı. Depremde evsiz kalmıştım, bu kez işsiz kaldım. Birkaç hafta sonra esnaf kurye olarak yeniden sahaya döndüm. Oğlum Alparslan doğduktan sonra Hatay’a geri döndük. Zor bir başlangıçtı ama mecburiyet insanı ayakta tutuyor.

Metin: Benim kuryelik serüvenim 2020’de, pandemi döneminde başladı. Depremden önce Hatay’da koşullar iyiydi, heyecan vericiydi. Felaketin ardından bir yıl Antalya’daydım. Psikolojik ve maddi olarak toparlanmaya çalıştım ama aklım hep memleketteydi. Hayat devam ediyordu; toparlanmak zorundaydık. Şimdi, 2025’in sonunda, yeniden Hatay’dayım. Şartlar o günlerden bile daha zor ama burası memleketimiz, dönmemek olmazdı.

“Hatay koca bir şantiye”

Bugün Hatay’da kuryelik yapmak nasıl bir hayat deneyimi?

Soner: Şu anda günde 12-13 saat çalışıyorum. Hatay koca bir şantiye. Çıkmaz sokaklar değişmiş, altyapı kazıları bitmiyor. Her yer hafriyat kamyonu, trafik düzeni diye bir şey yok. Açık yollar bile tuzak gibi. Bir saat sonramızın garantisi yok. Ama çalışmak zorundayız; başka iş yok. Oğluma daha iyi bir gelecek, eşime daha güvenli bir yaşam sağlamak istiyorum. Çukurlar, çamur, toz derken sıfır aldığın motor iki ayda hurda oluyor. En zoru fiziksel yorgunluk değil, duygusal yük. Her siparişte bir hikâye taşıyorsun. Her köşede bir enkaz görmek insanların omuzlarındaki yükü görmek, o evin iş yerinin hikâyesini bilmek… Konteyner kentlerde insanların gözündeki çaresizlik, kiracıların ne yapacağını bilememesi, her şey insana ağır geliyor. Sanki hem kendi acımı hem de şehrin acısını sırtımda taşıyorum. Bu şehirde çalışmak, sadece bir iş değil; enkazla birlikte yaşamak demek.

Metin: Burada her gün bir mücadele. Antakya tam bir şantiye, yollar iğrenç durumda. Depremden önce ayda bir lastik patlardı, şimdi neredeyse her gün. Şantiye tozu yüzünden nefes almak bile zorlaştı. Motor üstünde daha fazla hissediyorsun; boğazın yanıyor, ciğerin doluyor. Şehrin her köşesi geçmişin hatırasıyla dolu, her yol seni kaybettiklerine götürüyor. Duygusal yorgunluk fizikselden daha ağır. Ama çalışmak zorundayız; bu bizim ekmeğimiz.

“Motor tamircisi bulmak bile zorlaştı”

Çalışma koşullarınız nasıl?

Soner: Yol durumu felaket. Motorun jantı yamuk, lastiklerde üç-dört fitil var. Kaporta diye bir şey kalmadı. Ekipman desen bir kask, bir çanta, gerisi Allah’a emanet. Motor kendi aracım ve bakımı çok pahalı. Ne kadar çok çalışırsan o kadar kazanıyorsun ama hesabı yapınca çoğu zaman zarar ediyorsun. Vergi levham var; muhasebe, Bağkur, vergi gibi kalemler ayrı bir yük. Afetlerde “kahraman” denilen biz kuryeler bu enkaz kentte unutulduk.

Metin: Motor tamircisi bulmak bile zorlaştı. Eskiden 3-5 kilometrede bir usta olurdu, şimdi 20 kilometrede bir. Biz de Mustafa Kemal Üniversitesi civarında “Acil Tamirci” diye bir WhatsApp grubu kurduk. Arıyoruz, 112 gibi yetişiyor. Ama maliyet dayanılmaz boyutta. Günlük gider 500 TL’yi buluyor. Yolların durumu, kazalar, soluduğumuz hava… Hepsi ayrı dert. Bir çukura düşmek 2 bin TL demek. Günde o kadar kazanan biri haftada iki kez düşse nasıl ev geçindirecek?

“Dayanışma var ama eskisi gibi değil”

Deprem sonrası kuryeler arasında dayanışma oluştu mu?

Soner: O dönemde çok güçlü bir dayanışma vardı. Askerde olan bir arkadaşımızın ailesini şehir dışına çıkarmak için para topladık. Kızılay’la birlikte ilaç taşıyan, çadır kentlerde yemek dağıtan gönüllü kuryeler vardı. Kaza olduğunda konum atılır, hemen birileri yola çıkar. Hatay kuryeleri arasında büyük WhatsApp grupları kuruldu; iş bulma, adres yardımı, tamirci desteği… Bir kurye düştüğünde ilk koşan diğer kuryedir. Bizde “yol kardeşliği” lafı boşuna değil.

Metin: Evet, dayanışma var ama eskisi gibi değil. Herkes kendi derdiyle uğraşıyor, çünkü şehir hâlâ toparlanamadı. Muhatap bulmak zor. “Kontak kapatmak” burada kimseye fayda etmez, herkes ayakta kalmanın derdinde. Biz yine de birbirimize destek olmaya çalışıyoruz, ama her gün bu koşullarda direnmek kolay değil.

“Ne mesai tanımımız var ne sigortamız”

Kuryelerin yaşadığı en büyük sorun ne, kim çözmeli?

Soner: Kuryelerin en büyük sorunu tanınan bir meslek olarak görülmememiz. Yolda görünmeziz, müşteride hırsız muamelesi görürüz. Ne mesai tanımımız var ne sigortamız. Kaza yaptığında ölmediysen şanslısın ama iyileşirken kimse seni umursamaz. Firmalar bizi “bağımsız çalışan” diye tanımlayarak sorumluluktan kaçıyor. Devletin bu işi tanımlaması, asgari koşulları belirlemesi gerekiyor. Şirketlerin de ekipman masraflarını üstlenmesi şart. Biz bu sistemin en ağır yükünü taşıyoruz ama sırtını dönen çok.

Metin: Şehrin en büyük problemi yollar ve soluduğumuz hava. Denetim yok, düzenleme yok. Bir çukura düşmek 2 bin TL, motor tamiri 5 bin TL. Bu şartlarda yaşamak değil, direnmek. Şirketler bizi yalnız bıraktı, devlet uzak. Biz hâlâ buradayız, hâlâ direniyoruz. Çünkü başka çaremiz yok.

“Antakya’ya ses olun”

Hatay’da hâlâ yollar bozuk ama siz hâlâ yoldasınız. Bu size ne ifade ediyor?

Soner: “Hatay’da hâlâ yollar bozuk ama biz hâlâ yoldayız” cümlesi benim için mecburiyetin ve direnişin özeti. Üç yıl geçti, hâlâ yollar bile onarılmadı. Bu bize verilen değerin göstergesi. Ama aynı zamanda bir inat, bir umut da var. Bu şehir yedi kez yıkıldı, yine ayağa kalkacak. Biz de o kalkışın bir parçasıyız. Çamura da batsak, jant yamulsa da bir sonraki siparişi yetiştirmek, bu şehrin ekmeğini taşımak demek. Biz yolda oldukça, bu şehirde hayat da devam ediyor olacak ve ayağa kalkacak. Yollar bozuk olabilir ama umudumuz patlak değil. Zorla da olsa, ayakta kalmaya çalışıyoruz. Biz buradayız.

Metin: Hatay’da yollar bozuk ama biz hâlâ yoldaysak, bu umudumuzdandır. Motosiklet bizim için sadece bir araç değil, bir dava. Burada hayat zor ama biz hâlâ yoldaysak, hâlâ umut var demektir. Kurye kardeşlerime, evlet büyüklerine, yetkililere sesleniyorum: Antakya’ya ses olun lütfen. Bir umuttur motosiklet ve yolda olmak…

Mesut Çeki

Kaynak: https://bianet.org/haber/hatayda-yasayan-moto-kuryeler-sartlar-deprem-gunlerinden-bile-daha-zor-313152