Hayat, Bir Paketten Daha mı Ucuz?

689

Bugün ölümleri “önlenemez” görürsek, hatta görmezden gelirsek, denetleme ve adalet mekanizmalarının işlerliğini talep etmezsek, TBMM’de moto kuryelerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ölümlerin hesabının verilmesi konusunu sürekli gündemde tutmazsak, insan hayatının değerini de hiçe saymış oluruz. Birilerinin kâr hırsı yüzünden yaşanan moto kurye ölümleri de, bu devirde yangın önlemenin bu kadar “zor olması” da kader değildir.

Acı var, çok acı var…

Her yangında kül olan hayatlar, her depremde yıkılan umutlar, her iş cinayetinde yitirilen canlar…

Sahte içkilerle, salmonella bakterili kumpirlerle, sokakta yürürken su birikintisindeki elektrik akımına kapılarak yaşanan “ucuz ölümler” …

Her felaket bir uyarı, her felaket sonrası yinelenen “bu son olsun” çağrıları…

Ama bir yandan da ders alınmayan, birkaç gün içinde başka bir gündeme yerini bırakan acılardan dağ olmuş vicdanlar…

Ağız dolusu gülemeyen, bir anlığına gülümsediğinde “bunca acı karşısında” utanan, her gün başka acıya ağlayan insanlar oluverdik. Sadece sözcükler ve gözyaşlarımız kaldı duygularımızı ifade edebilmek için.

2014 yılında düzenlenen 65’inci Amerikan Ulusal Kitap Ödülleri’nde Amerikan Edebiyatına Katkı Ödülü sahibi Ursula K. Le Guin’in o unutulmaz konuşmasından bir kesit, uzun zamandır zihnimde dönüp duruyor:

Kapitalizm içinde yaşıyoruz; gücü kaçınılmaz görünüyor – ama bir zamanlar kralların ilahi hakları da öyle görünüyordu. İnsan eliyle kurulan her güce karşı konabilir ve yine insanoğlu tarafından değiştirilebilir. Direniş ve değişim çoğu zaman sanatta başlar – çoğu zaman da bizim sanatımızla, yani sözcüklerin sanatıyla…

Değişim, sözcüklerle başlıyor. Değişim, sözcüklerin eylemlere, alınan derslere, yaptırımlara, hesap verebilirliğe dönüşmesiyle başlıyor. Sözcükler bir araya geliyor, ardına toplumun gücünü alıyor ve yetkililere güçlü birer çağrıya dönüşüyor.

Kimi insanlar, “Her sözcük, sessizlik ve hiçlik üzerinde gereksiz bir lekedir” diyen, Godot’yu Beklerken’i “Yapacak bir şey yok” cümlesiyle açan Samuel Beckett’e inat, kabullenişe ve çaresizliğe karşı direniyor; hak arıyor; ölümlerin ardından aileler adalet arayışlarını sürdürüyor.

Kapitalizmin gücü karşısında insan yaşamını öncelemeye dönük çağrıların farklı sektörlere yansıması olan raporlar da tam olarak sözcüklerin gücünün ve hak arayışının bir yansıması…

Kurye Hakları Derneği tarafından birkaç gün önce yayımlanan “Moto Kurye Ölümleri Raporu-2024” ekranıma düştüğünde tam da Ursula K. Le Guin’in konuşmasındaki o kesiti zihnimde özümsemeye çalışıyordum.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre Türkiye’de geçen sene en az 1.897 kişi, iş cinayetlerinde öldü.

Özellikle iş sağlığı ve güvenliği alanında emekçilerin hak ve adalet arayışı, münferit trafik kazalarının ötesine geçiyor; sektörel sömürü koşullarının, yetersiz düzenlemelerin, işçi sağlığı ve güvenliğini temel bir insan hakkı yerine bir lüks olarak gören anlayışın ve görmezden gelinen emekçi hakkı ihlallerinin gün yüzüne çıkarılmasını da kapsıyor kar topu etkisiyle…

 

İş Cinayetleri Gölgesinde Moto Kuryeler

Moto Kurye Ölümleri Raporu’na göre, 2024’te en az (kayıtlara geçen) 63 moto kurye çalışırken yaşamını yitirdi. Altısı 18 yaşından küçüktü. Altısı ise 50 yaşın üzerindeydi. Ölenlerin 41’i restoran kuryesi, 14’ü esnaf kurye, sekizi de evrak kuryesiydi.

“Kayıtlara geçen” diyorum, çünkü Türkiye’de kurye ölümlerini kayıt altına alan herhangi bir resmî istatistik yok.

Kayıtlara geçen ölümlerin yüzde 66’sı pideci, dönerci, sucu gibi tekil işletmelerde, yüzde 22’si platform şirketlerinde (reklam gibi olacağı için yazmıyorum, ama çoğumuzun alışveriş yaptığı giyecek ve yiyecek dağıtım şirketlerinde) çalışırken, yüzde 12’si ise evrak kuryeleriydi. Şirketler yine az kurye ile çok paket dağıtmayı tercih etti; siparişlerin yoğun olduğu saatlerde ise yarı zamanlı kurye çalıştırdı; kuryelere yeterli veya kaliteli ekipman verilmedi; motorların düzenli bakımları yapılmadı.

Ölümler İstatistik Değil, Yaşanmış Hayatlar

“İstatistik” olmanın ötesine geçen bu rakamların ardından böğrüme adeta bir öküz gelip oturdu.

Tıpkı Ankara’da moto kuryelik yapan 28 yaşındaki Samet Özgül’ün, yol verme tartışmasında üç kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin ardından kız kardeşi Berna Özgül’ün uzun soluklu ve yılmaz bir şekilde sürdürdüğü adalet arayışı karşısında duyduğum hüzün gibi…

Tıpkı Yunus Emre Göçer, Ata Emre Akman, Muhammet Çetinkaya, Tevfik Kalkan ve daha nice basına yansıyan moto kurye ölümlerinde kalbimin orta yerine oturan ağır hüzün gibi…

Kimisi, otomobille veya tırla çarpışma sonucu, kimisi ticari taksi müşterisinin arka sol kapıyı açması ile kapıya çarpıp yandan geçen minibüsün altında kalarak, kimisi önüne araç çıkması sonucu gidon hâkimiyetini yitirerek, kimisi virajı alamayıp direğe çarparak, kimisi hatalı sollama yapan veya kırmızıda geçen bir otomobille çarpışarak…

Her biri, ailesine ekmek götürmeye çalışırken hayatını kaybeden insanlar…

Akşam eve sağ salim dönüp dönemeyeceklerini bilemeden evden çıkanlar…

Her biri, canı pahasına çalıştırılanlar… Askerlik anısı misali mutlaka bir “kaza anısı” olanlar…

Kazaların maddi ve manevi şekilde silinmeyen izlerini taşıyanlar…

Kaza sigortası olmayanlar, kaza yaşadıklarında başvuracakları destek mekanizmalarını bilmeyenler…

Ama hepsinin sözcükleri aynı noktada buluşuyor: “Çalışırken ölmek istemiyoruz!” “Moto kurye işçileri köle değildir!”

Oysa, ölmediklerinde bile çoğu kez “ölümden dönüyorlar”, çünkü çoğunun koruyucu ekipmanı yok; yeterli meslek içi eğitim almadan çalıştırılıyorlar ve üzerlerinde ciddi bir zaman baskısı var.

Dolayısıyla bu ölümler, basit kazalardan ibaret değil. Altyapı eksikliklerinden hız baskısına dayalı prim sistemine, paket başı ödemeden zorlu hava koşulları altında çalışmaya zorlanmaya, yetersiz ekipmanlardan eğitimsizliğe ve etkisiz denetimlere kadar uzanan yapısal sorunların doğrudan sonucu…

Kurye Hakları Derneği Ne Talep Ediyor?

Peki, en temelde insan yaşamının değerini savunan Kurye Hakları Derneği, sektörde hangi değişikliklerin yapılmasını talep ediyor?

Öncelikle, bu mesleğin “Çok Tehlikeli Meslekler” statüsüne alınması ve sosyal güvencelerinin teminat altına alınması isteniyor.

Ayrıca, kuryelerin trafikte kurallara uygun ve güvenli bir şekilde çalışabilmeleri için “Mesleki Yeterlilik Belgesi” zorunluluğu getirilmesi ve kayıt dışı çalışmanın denetim altına alınması gereği vurgulanıyor. Bunun yanı sıra moto kuryeler için patronlar tarafından masrafı karşılanacak şekilde “işçi sağlığı ve güvenliği eğitimleri” ve “ileri sürüş eğitimleri” getirilmesi oldukça önemli.

Dahası, ölümlerin önlenmesi için trafik güvenliği önlemleri de oldukça gerekli. Kuryelerin trafikte daha güvenli bir şekilde çalışabilmeleri için gereken altyapı ve trafik düzenlemelerinin yapılması konusunda talepler söz konusu.

Derneğin bir diğer talebi, “Esnaf Kuryelik” modelinin kaldırılması. Zira mevcut koşullarda esnaf kuryelik modeli, kuryelerin sosyal güvenceden yoksun ve güvencesiz çalışmasına neden oluyor.

Çalışma ve Toplum Dergisi Yayın Yönetmeni Dr. Murat Özveri’nin raporda yer alan anlatısı da mevcut sömürü tablosunu ortaya koyuyor: Aslında işveren olan platform şirketleri, iş yasasının getirdiği yükümlülüklerden kaçınmak ve olası iş kazalarında sorumlu olmaktan kurtulmak için bir dizi hukuka aykırı işlem ile kuryeleri “iş sahibi” gibi gösteriyor; onları işçi olmalarına rağmen “esnaf kurye” olarak adlandırdığında, başlarına bir şey geldiğinde bu kazalar “iş kazası” olarak değerlendirilmemiş oluyor. Dolayısıyla ortada -kapitalizmin de iştahını kabartacak şekilde- hukuki statüye dair ciddi bir boşluk var.

Oysa “ideal koşullarda”, kuryeye yaptığı işin tehlikelerini, karşılaşabileceği riskleri, bu risklerden korunma yollarını, çalıştığı şirketin bildirmesi ve gerekli her türlü önlemi alması gerekiyor.

Günlük çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve çalışma koşullarının yasal ve insani düzeyleri aşmaması için düzenlemeler yapılması ve bu yasal düzenlemelerin de şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmesi, Kurye Hakları Derneği’nin bir diğer dikkat çektiği nokta.

Kuryelik mesleğine dair yasal düzenlemelerin uluslararası sözleşmeler çerçevesinde yapılması ve kuryelerin sendikalar ve dernekler aracılığıyla örgütlenme haklarının güçlendirilmesi de talep ediliyor.

Bu kapsamda birer “iş cinayeti” olan kurye ölümlerinin kayıt altına alınması ve kamuoyu ile paylaşılması şart. Zira raporda da belirtildiği gibi, bu cinayetlerin düzenli şekilde izlenip raporlanması, aynı zamanda insan yaşamını hiçe sayan iş modellerine karşı da politik bir “direniş aracı”.

Geçen sene (kayıtlara geçen) moto kurye ölümlerinin altısının “çocuk yaşta” olduğu, şirketlerin de göz göre göre çocuk işçi çalıştırdığı düşünüldüğünde, kuryelik sektöründe 18 yaş altı kimsenin çalıştırılmaması ve bu konuda denetimlerin artırılması, çözüm talep edilen bir diğer sorun…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, çocukların çalışabileceği iş kollarına ilişkin tanımlamalarda, taşımacılık sektörüne ilişkin bir düzenleme yok. Ancak 16 yaşını dolduran bireyler, A1 sınıfı motosiklet ehliyeti alabiliyor. Bu ehliyeti alan çocuklar da, mahalle arası işletmelerde kayıtsız şekilde çalıştırılıyor. Çocuk kuryelerle ilgili, çocuk haklarını temel alan bir düzenleme şart.

Avrupa’da Moto Kuryeler İçin Neler Yapıldı?

Bu ve benzeri sorunlar, bir süredir dünyanın farklı ülkelerinin de gündeminde. Zira dünyanın her yerinde kuryeler için iş sağlığı ve güvenliği konusunda yüksek riskler var. Sadece New York şehrinde geçen sene 10 kurye yaşamını yitirdi. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, kuryelerin neredeyse yüzde 90’ı güvenlik kaygılarıyla çalışıyor.

Avrupa’da moto kuryelerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş güvenliğinin artırılması talebiyle, Almanya’da faaliyet gösteren “Gorillas” adlı teslimat şirketinin kuryeleri birkaç yıl önce büyük bir protesto gerçekleştirmişti. Almanya’da ayrıca kuryeler 2018 ve 2019 yıllarındaki iş bırakma eylemleri sonucu güçlenen müzakere pozisyonları sayesinde “işçi statüsü” kazanmışlardı.

Bu ve benzeri eylemler, kuryelerin hak arayışında örgütlenme ve kolektif hareket etme eğilimlerinin arttığını gösteriyor. İspanya’da Kurye Yasası, Avrupa Birliği’nde (AB) Platform Çalıştırma Direktifi gibi düzenlemeler, bu sektöre yönelik yükselen hak ve adalet mücadelesinin bir sonucu.

AB ülkeleri giderek moto kuryelere daha fazla koruyucu güvenlik ekipmanı sağlayan ve meslek içi eğitim veren bir sisteme doğru ilerliyor.

 

“Sözcüklerin Sanatı” ve “Emeğin Sesi”

Bu sorunlar ve talepler karşısında sözcüklerin gücüyle harekete geçmek zorundayız. Kuryelerin hayatını kaybettiği koşulları değiştirmek, bu haklı mücadelenin kamu ve özel sektördeki yetkililer tarafından işitilmesi ve acilen eyleme geçilmesiyle mümkün…

Bugün bu ölümleri “önlenemez” görürsek, hatta görmezden gelirsek, denetleme ve adalet mekanizmalarının işlerliğini talep etmezsek, TBMM’de moto kuryelerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ölümlerin hesabının verilmesi konusunu sürekli gündemde tutmazsak, insan hayatının değerini de hiçe saymış oluruz.

Le Guin’in söylediği gibi, her güç insan eliyle kurulmuşsa, o güç yine insan eliyle değiştirilebilir. Birilerinin kâr hırsı yüzünden yaşanan moto kurye ölümleri de, bu devirde yangın önlemenin bu kadar “zor olması” da kader değildir.

“Sözcüklerin sanatı” bize, değişimin ancak ortak akılla, katılımcılıkla, moto kuryelerin sorunlarını toplumsal bir sorun olarak kabul etmekle, emekçi dayanışmasıyla mümkün olduğunu hatırlatır. “Sözün bittiği yer” diye bir şey yok. Söz bitmez. Sözcükler bitmez.

Bu yüzden, kuryelerin sesi olmaya, onların taleplerini dile getirmeye, öldürülenler için adalet, hayatta kalmayı başaranlar için güvence istemeye devam etmeliyiz hepimiz… Söz bitmez. Adalet arayışı da…

Menekşe Tokyay

Kaynak: https://meneksetokyay.com/2025/01/25/hayat-bir-paketten-daha-mi-ucuz/